Hakkımızda

Obez Market, Türk Böbrek Vakfı’nın çocuklarda obeziteyi önlemeye yönelik sosyal sorumluluk kampanyası için tasarladığı bir kurgu markettir. Sitedeki kurgu ürünlerin kalori, şeker ve tuz değerleri muadillerinin yaklaşık ortalamasıdır. Sağlıklı beslenme, yaşı kaç olursa olsun her bireyi ilgilendiren temel bir konudur. Paketlenmiş; aşırı şeker, tuz ve enerji içeren gıdalar sağlıklı beslenme içerisinde kendisine yer bulamayacağı gibi sürekli tüketimde çeşitli sağlık sorunlarını da beraberinde getirir.

TUZ

Sağlıklı beslenmede aşırı tuz tüketiminden kaçınmak gerekmektedir. Sağlıklı, erişkin bir kişinin günlük olarak alması gereken toplam tuz miktarı ortalama 6 gramdır. Bu miktar terleme ile sıvı kaybına yol açan spor, ağır fiziksel egzersiz ve çalışma söz konusu olduğunda artabilmektedir.

Gereğinden fazla tuz tüketmek sağlığımız için zararlıdır. Tuz tüketiminin normal sınırlar dışına çıkması; hipertansiyon/yüksek tansiyon, kalp hastalıkları, damar sertliği, özellikle damar yetmezliği ile böbrek hastalıklarını ve felç riskini de beraberinde getirmektedir.

Yemiş olduğumuz ekmek, peynir, zeytin, ayran, turşu ve salamura gibi birçok gıda  ürününün içeriğinde zaten tuz bulunmaktadır. Bu tuz gün içinde tüketmemiz gereken tuz miktarını karşılamaktadır. Bu sebeple yapılan yemeklerin içerisine ilave konulacak aşırı tuzdan kaçınmak gerekir.

Gıdalara ayrıca eklediğiniz tuzun %75’inin, tükettiğiniz gıdalarda zaten mevcut olduğunu biliyor muydunuz?

Günümüz toplumunda hazır ve hızlı yemek yeme alışkanlığı, dışarıda yeme zorunluluğu, konserve edilmiş/tuzda hazırlanmış yemeklerin sofralarımızda artışı, hipertansiyonlu olan kişi sayısının artmasına neden olmuştur. Hipertansiyon tedavisi gören bir hasta, yemeklerde tuz kısıtlamasını sağlayamıyorsa ilaçlar da yarar sağlayamayacaktır.

Hipertansiyon; beyin, göz, kalp ve böbreklerde tehlikeli yaşamsal organ hasarlarına yol açar.

Hipertansiyon; damarları etkileyen bir hastalık olduğu için kalp ve beyin gibi, böbrekleri de hedef olarak seçmektedir. Böbreğin en küçük işlevsel organcığı olan kılcal damarlardan oluşan yumakçık (glomerül) içindeki basınç artışı, bu organcığın kaybına ve dolayısıyla böbrek yetmezliğine neden olmaktadır.

Böbrek yetersizliği, damar sertliği sürecini hızlandırmakta, kalp-damar hastalıklarını ortaya çıkarmakta ve bir kısır döngüye girilirek kan basıncı yüksekliği böbrek fonksiyonlarının kaybını daha da ilerletmektedir. Böbrekler, hipertansiyonun hem nedeni, hem de kurbanıdır.

ŞEKER

Sağlıklı beslenmek için bir diğer aşırı tüketiminden kaçınmamız gereken gıda da şekerdir. Gün içinde almamız gereken toplam şeker miktarı ortalama 50 gramı geçmemelidir. Şeker tüketimi sürekli olarak günlük ortalama 50 gramı geçtiğinde; şişmanlık, obezite, diş çürümesi, diş ve diş eti hastalıkları, eklem erimesi, sinirlilik,   kanser sıklığındaki artış ile bağlantı, bağışıklık sisteminde olumsuz etkiler, karaciğer yağlanması, artrit ve hipertansiyon gibi kronik hastalıklar, kanda ürik asit ve trigliserit seviyelerinin artması, besin alerjileri, kanda pıhtılaşma eğiliminin çoğalması, diyabet hastalığı, böbrek hastalıkları, unutkanlık ve erken bunama gibi sorunlar da beraberinde gelebilir.

Kilo Fazlalığı ve Obezite Nedir?

Kilo fazlalığı ve obezite, bireyin sağlığını bozabilecek ölçüde anormal veya aşırı yağ birikimidir.

Beden Kütle İndeksi (BKİ), yetişkinlerde kilo fazlası ve obeziteyi genel anlamda sınıflandırmak üzere kullanılan boya göre kilo indeksidir. Kişinin kilo cinsinden ağırlığının, metre cinsinden boyun karesine bölünmesi ile hesaplanır (kg/m2).

Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) tanımına göre:

  • 25 ve üzerindeki BKİ fazla kiloyu
  • 30 ve üzerindeki BKİ obeziteyi ifade eder.

BKİ, toplumsal düzeyde cinsiyete ve tüm yaş gruplarına göre kilo fazlalığının ve obezitenin kabaca ölçümlenmesi için en kullanışlı yöntemdir. Ancak aynı derecede şişmanlığın ortaya çıktığı farklı bireylerde ayrıntılı bir bilgi veremeyebilir.

Obezite ve Kilo Fazlalığının Sebepleri:

Obezite ve kilo fazlalığının temel sebebi, alınan kaloriler ile harcanan kaloriler arasındaki enerji dengesizliğidir. Bu durumun genel sebepleri:

  • İçerdiği enerji yoğun olan ancak vitamin ve mineral gibi diğer mikro besinlerden fakir olan yağlı, tuzlu ve şekerli gıdaların aşırı tüketimi,
  • Pek çok mesleğin durağan doğası, değişen ulaşım imkanları ve artan şehirleşme sonucu fiziksel hareketliliğin azalmasıdır. Beslenme ve fiziksel aktivite değişimleri, çoğunlukla kalkınma ile bağlantılı çevresel ve toplumsal değişimler ile birlikte destekleyici politikaların yanı sıra sağlık, tarım, nakliye, şehir planlama, çevre, gıda işleme, dağıtım, pazarlama ve eğitim alanlarında destekleyici politikaların eksikliği ile de ilgilidir.

Genel Olarak Kilo Fazlalığı ve Obezitenin Sağlık Üzerine Etkileri:

Artan BKİ, bulaşıcı olmayan hastalıklar için ana risk faktörüdür:

  • Böbrek hastalıkları ile kalp damar hastalıkları (Kalp krizine bağlı inme, 2008 yılında en çok görülen ölüm sebebidir.)
  • İskelet-kas bozuklukları (özellikle osteoartirit adı verilen ve eklemlerde yüksek oranda deformasyona sebep olan bozukluk)
  • Bazı kanser türleri (rahim duvarı, meme ve kalın bağırsak kanserleri)

BKİ arttıkça, bulaşıcı olmayan hastalık riski de artmaktadır. Çocukluk çağı obezitesi, yetişkin dönemdeki obezite, obezite hastası gebelerin bebeklerinde erken doğum sonucu prematüre ölümler ve sakatlık ile yüksek oranda bağlantılıdır. Çocukluk döneminde obez olan bireyler, artan bu risklere ek olarak; solunum güçlükleri, artan kırık riski, yüksek tansiyon, erken dönem kalp damar hastalıkları bulguları, insülin direnci ve psikolojik etkiler de yaşarlar.

Kilo Fazlalığı ve Obeziteden Korunmak İçin Neler Yapılmalı?

Kilo fazlalığı ve obezite ile birlikte eşlik eden bulaşıcı olmayan hastalıklar büyük ölçüde önlenebilir. Daha sağlıklı gıda tercihleri ile bireylerin seçimlerini şekillendirmek önemlidir.

Bireysel olarak neler yapılabilir?

  • Yağlardan alınan enerjinin sınırlandırılması
  • Meyve ve sebze tüketiminin yanı sıra baklagiller, yağlı tohumlar ve yemişlerin   tüketiminin arttırılması
  • Şeker tüketiminin sınırlandırılması (Günde 50 g aşılmamalıdır.)
  • Düzenli fiziksel aktivite yapılması
  • Dengeli enerji alımı ve sağlıklı kilo düzeyine ulaşılması

Günlük beslenmemizin en fazla %10 kadarı şeker içerikli olabilir. Bu şeker içeriği de mevsiminde tüketilen taze meyveler ile birlikte kuru meyvelerden sağlanmalıdır.

Günlük enerji ihtiyacımızın %55-60’ı karbonhidratlardan, %10-15’i proteinlerden, %25-30 kadarı da yağlardan karşılanmalıdır.

Gün içinde tükettiğimiz yiyeceklerde besin çeşitliliğini sağlamak çok önemlidir.

  • Süt grubu
  • Et, yumurta ve kuru baklagiller grubu
  • Ekmek ve tahıl grubu
  • Sebze ve meyve grubu

4 besin grubunu oluşturur. Bu besin gruplarının porsiyon kontrolüne dikkat ederek tüketmek gerekmektedir.

Her bireyin besinlerden almış olduğu enerji,  yaş, cinsiyet, boy, kilo ve fiziksel aktivite düzeyine göre farklılık göstermektedir. Bu sebeple standart diyetler yerine kişinin kendi yaşamına uygun doğru kalori değeri ve besin çeşitliliğiyle beslenmesi gerekmektedir.

Herhangi bir sağlık sorununuz ve bu sorun için uygulamış olduğunuz bir diyetiniz varsa önerilerimizi doktorunuza ve diyetisyeninize sormadan uygulamayınız.

Şeker Hastalığı (Diyabet) Nedir?

Şeker hastalığı veya diyabet, ciddi bir hastalıktır. Vücudunuzun yeterli insülin üretemediği veya ürettiği insülini kullanamadığı durumlarda ortaya çıkar. İnsülin bir hormondur. Kanınızda ne kadar şeker (glukoz) olduğunu kontrol eder. Hormonlar, vücudunuzun çalışması ve sağlıklı olması için yine vücudun kendi ürettiği salgılardır.

İnsülin kanınızdaki şekeri, enerji üretmek için hücrelere taşır. Yeterli insülin olmadan hücreleriniz enerji açlığı çeker ve şeker kanınızda birikir. Bu durum zamanla:

  • Kalp hastalıklarına
  • Yüksek tansiyona
  • İnmeye
  • Göz hasarına
  • Ampütasyona kadar gidebilen ayak sorunlarına neden olabilir.

Şeker Hastalığı ile Kronik Böbrek Hastalığı İlişkisi:

Şeker hastalığı iyi kontrol edilmezse, kanınızdaki şeker düzeyi artar. Buna “hiperglisemi” denir. Yüksek kan şekeri, vücudunuzun en küçük kan damarlarına (kılcal damarlarınıza) zarar verir.

Kan damarlarındaki hasar en çok gözlerde, kalpte, sinirlerde, ayaklarda ve böbreklerde görülür. Bakalım bu hasarlar nasıl oluşuyor?

Böbreklerinizi çay süzgeci gibi düşünün. Çay demlediğinizde, süzgeç çayın bardağa dolmasına izin verirken çay yapraklarını tutar. İşte böbrekleriniz de benzer bir şey yapar. Vücudunuzda gerekli şeyleri tutarken, atıkları ve fazla sıvıyı dışarı atar.

Böbrekleriniz minicik kan damarları ile doludur. Zaman içinde, yüksek kan şekeri yüzünden bu incecik damarlar darlaşır ve tıkanır. Böbreklerinize daha az kan gittikçe, vücudunuzdan daha az atık ve sıvı atılır. Şeker hastalığının neden olduğu böbrek hastalığına “diyabetik böbrek hastalığı” adı verilir.

Nişasta Bazlı Şekerin (NBŞ) Zararları

Fruktoz ve glukoz, basit şekerde (sukroz) eşit miktarlarda bulunmaktadır. Fakat NBŞ daha fazla miktarda fruktoz içermektedir. Fruktoz doğal gıdalarda da bulunur. Buna karşılık üzüm, elma ve böğürtlende %5-10 kadar fruktoz bulunur. Pekmez ve çeşitli kuru meyvelerde fruktoz oranı %10’dan azdır. Et, süt ve sebzelerde ise fruktoz bulunmaz.

Bilimsel çalışmalara göre glukoz, vücudun tüm hücrelerinde kullanılırken fruktoz sadece karaciğer için gerekli olup günde 15 gram tüketilmesi yeterli olmaktadır. Artan kanıtlar, vücudun fruktozu glukozdan farklı şekilde metabolize ettiğini ortaya çıkartmıştır. Fruktoz metabolizması birincil olarak karaciğerde, insülinden bağımsız olarak gerçekleşmekte ve  çabucak yağa dönüşmektedir.

Fruktozun fazlası ürik asit düzeyini yükselterek obeziteye, alkol-dışı karaciğer yağlanmasına, hipertansiyona, kan yağlarının yükselmesine, metabolik sendroma ve tip 2 diyabete yol açar. Hatta pankreas kanseri, siroz, karaciğer kanseri, safra kesesi iltihabı, pankreas iltihabı, koroner kalp hastalığı, diş çürümesi, depresyon, gut, böbrek yetersizliği, migren ve varis gibi hastalıklara zemin hazırlar. Tadını fruktozdan alan yiyecek ve içeceklerin doyma hissini geciktirmek suretiyle o gıdanın daha çok tüketilmesine neden oldukları, ayrıca bir sonraki öğün için acıkma hissinin öne çekilmesine sebep oldukları öne sürülmüştür. Ek olarak fruktozun beyindeki besinlerle ilişkili haz nöronlarını güçlü bir şekilde uyararak bağımlılık yaptığı ve bunun da daha çok fruktoz tüketimi ile sonuçlanan bir “kısır döngü” haline dönüştüğü bilinmektedir.